TİM DANIŞMANLIK
danismanlik@tim.com.tr
www.tim.com.tr
İşletmenin bulduğu kaynaklarını (parasını) en verimli şekilde nasıl kullanacağı, patronlar ya da yöneticiler tarafından üzerinde dikkatlice düşünülmesi gereken bir konu olmuştur. Bu yazımda bulunan bu kaynakların nerelerde kullanabileceğine değineceğim.
Varlıkların risk incelemesini ilerde yapacağım. Burada sadece kar zarar açısından bir görüş oluşturmaya çalışacağım. Tekrar hatırlatayım, varlıklar sadece kaynakların maliyetini değil işletme giderleri, amortismanlar ve kurumlar vergisini de kazanmak durumunda. Dolayısı ile şirketimizin parasını yatıracağımız varlıklar kâr getirecek varlıklar olmalı.
Öncelikle dönen varlıklara yani işletme sermayesine yatıracağımız kalemlerden başlayayım. Birinci sırada acil giderleri ve ödemeleri karşılamak için bir miktar kasada para tutacağız. Kasada bulunan paraya bir gelir elde ediyor muyuz, hayır. O zaman kasada mümkün olduğunca kısa süreli ve az para tutulmalı. Mümkünse hiç tutulmamalı.
İkinci sırada, banka ya da benzer yerlere örneğin fon, tahvil veya bono gibi ürünlere yatırabileceğimiz tutarlar var. Banka da tutulan ya da bahsedilen diğer yerlere yatırılan paraya belki para kazanacağız ama bu kazanç hiç bir zaman kredi giderinden fazla ya da şirket ortağının kâr beklentisini karşılayacak kadar gelir elde edilmesini sağlamıyor. Bazı hallerde spekülatif kazanç şekilleri olsa da, şirket sahibinin ya da yöneticisinin işi şirketin parası ile spekülasyon yapmak değil, şirketin yaptığı işten para kazanmasını sağlamaktır.
Dolayısı ile banka, bono tahvil gibi yerlerde şirket parasını işinin gereği kullanması gereken süreye kadar tutmalı, parayı biran evvel kârlı olan işine yatırmalıdır. Hatta buralara yatırmak yerine kullandığı kredileri azaltıp faiz yükünü hafifletmelidir. Tabi bu duruma uygun kredi kullanıyor ise bunu yapmak mümkündür. Aksi takdirde bankada ve bonolarda duran paradan kazandığı faiz ile patronunun beklentisini ya da banka kredisine ödeyeceği faizi karşılayamayacaktır. Patron zaten kendisi parasını şirkete vermek yerine kendi bankada değerlendirebilirdi, bunun için şirket kurmasına gerek yoktu. Şirketin işi, kârlı olarak iş yapmak ve sahibine daha yüksek kazanç elde etmektir.
Üçüncü sırada piyasaya kredi açmak gelebilir. Ticari alacaklar yani piyasaya kredi açmak, satışlarımızı artıracaktır. Sattığımız ürünün içinde de kâr olduğuna göre piyasaya kredi açmak iyi bir yatırım olabilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, gereğinden uzun olmamalı ve batak yani geri dönüşü olmayacak yerlere kredi açmamak gerektiğidir. Eğer %10 kâr marjı ile satış yaptığınızı varsayıp 100,000 TL batırdığınızı düşünürsek, bu tutarı geri kazanmak için en az 1,000,000 TL’lik yeni satış yapmanız gerekir ki bu çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Ama zaten kimse size, batacak yere mal ya da hizmetinizi zorla sattıramaz. Kararınızı doğru vermeli, satacağınız kişiyi iyi araştırıp tanımalısınız.
Maliyetli kaynaklarımızı dördüncü sırada yatıracağımız yer stoklar olabilir. Stoklar satılmadan para kazandırır mı? Hayır, Stokları satınca para kazanmaktayız. Demek ki satılana kadar stoklar kâr getirmiyor. Peki ya stokların bazılarını ya da bir kısmını satamaz isek, hatta mevcut stoklarımız durduğu yerde değerini kaybeder ise ne olur. Elbette ciddi miktarda para kaybederiz. Örneğin 2008-2009 krizi sırasında inşaat demirinin fiyatı 1.500 TL den 500 TL ye geriledi, 1.500 TL den demir alıp stokuna koyanlar önemli miktar (yaklaşık ortalamada yedi yıllık) kârlarını kaybettiler.
Peki ya stok değeri artarsa diyenleri duyar gibi oluyorum. Haklısınız artabilir ama tecrübeler ve geçmişte gerçekleşen fiyatları incelediğimizde, stok fiyatlarının yavaş arttığı, düşüşün ise aniden ve hızlı olduğunu gösteriyor. Stoklarınızın değeri düşmeden stoklarınızı sattığınız sürece sorun yok. Stokların ayrıca ambar, sigorta, yükleme vs. gibi diğer giderleri de söz konusu. Siz, siz olun, hızlıca satabileceğiniz ve müşterilerinize “hayır” diyemeyecek stoktan fazlasını tutmayın. Zaten stokların aslında satılınca alacağa dönüştüğü ve kârın da alacak rakamımızın içinde olduğunu unutmayalım.
Demek ki dönen varlıklar içinde ağırlıklı, tahsilat kabiliyeti yüksek ticari alacaklar olması en kârlı varlık gibi duruyor. Tabii hem kârlı hem peşin satabiliyorsanız bunu elbette herkes destekler. Ancak günümüzde özelliklede Türkiye piyasasında zorunlu ürünler hariç pek mümkün olmuyor.
Şimdi sıra geldi şirketin kaynaklarını yatıracağı duran varlıklara, yani sabit yatırımlarına.
Şirket kaynaklarının bazısı ile arazi alabilir, üzerine bina yapabilir. Peki! Şirketler bunları genelde satmak için mi yapar? Hayır! Çoğu zaman bu yatırımların içinde çalışmak ve üretim ya da hizmet için bu yatırımları yapar. O zaman bu arazi ve binaları satmayacaksak, bu sabit kıymet yatırımları için kullandığımız kaynakların geri ödemesini ve maliyetini nasıl çıkartacağız. Elbette çalışırken ne iş yapıp satacaksak, o sattığımız mal ya da hizmet, bu maliyetleri ve anapara geri ödemeleri kazanmak zorunda kalacak. Şunu unutmayın, koca binaların bedellerini tişört satarak çıkarmak oldukça zaman alabilir.
Bu tür yatırım yaparken içinde yapacağınız işin, ne kadar sürede buraya harcayacağınız tutarı ve maliyetini çıkaracağını iyi hesaplamak gerekir. Örneğin paranızı arsa ve binaya yatırır bunu da 40 yıl elinizde tutarsanız sonra da çeşitli sebepler ile satamazsanız, parayı hiç geri döndürmemiş olursunuz. Umarız paranızın değerini korumuşsunuzdur. Daha öncede belirttiğimiz üzere arazi ve binayı yapıp tutmak çok kârlı olsa idi müteahhitler yaptıkları inşaatları hiç satmazlar ellerinde tutarlardı. Parayı nasıl çevirecekler o zaman değil mi?
Sadece arsa ve binaya yatırım yapılmak ile kalınmıyor, ayrıca makina ve ekipmanı ile demirbaşlara yatırım yapmak gerekiyor. Tabii ki taşıt araçlarına da yatırım yapabiliriz. Yine bunlarından hiçbirini satmak üzere kaynaklarımızı bunlara yatırıyor olmayacağız. Zaten bunları satmaya da kalksanız ileride ikinci elde pek beklediğiniz fiyatları bulamayacağınızı şimdiden bilin.
Elbette makina ve ekipmanları ile üretim yapıp bir mal veya hizmet satacaksak, bu sattığımız mal veya hizmet bize kâr getirecek tek unsur.
Bu yerlerde yaptığımız üretim ve veya satış bir mal ise, o zaman bu malın maliyetini ödedikten sonra üzerine öyle bir kâr koymalıyız ki, hem çalışırken yaptığımız işçilik, elektrik su ücret vb. masrafları kazansın, hem de bunları yapmak/çalışmak için gerek ortaklardan ve gerekse üçüncü şahıslardan aldığımız ödünç kaynakların maliyetlerini kazansın ve mal satışına bağlanmış olan anaparalarını geri döndürebilsin.
Ürettiğimiz ve sattığımız mal değil bir hizmet ise işimiz daha da zor. Hizmet satışında, karşı tarafa bir mal teslimi yapmadığımızdan, hizmetimizin bedeline bu maliyetleri ve anaparaları ilave etmek günümüz yoğun rekabet koşullarında hiçte kolay bir durum değil. Bu yüzden bu tür işletmeler kiralık tesislerde çalışırlar.
İşletmeler ayrıca kârlı olduğuna inandığı başka iş kollarında faaliyet gösteren diğer şirketlere de iştirak etmek suretiyle ortaklık yatırımı yapabilirler. Bu durum arazi almak, üzerinde bina yapmaktan farklı değildir.
İşletme bu yatırımı yaparken ne beklemektedir, kâr. Eğer yatırım yaptığı şirket için kullandığı kaynağı, yabancı kaynaklardan buldu ise buna bir maliyet ödeyecektir. Öz kaynaklardan finanse etti ise buna da bir kâr payı beklentisi vardır. Dolayısı ile iştirak ettiği şirketten alacağı kâr payları, hem bu maliyetleri ödemeli hem de şirkete kâr getirmelidir.
Ayrıca bu iştirak edilen şirketin kaynağı yabancı kaynak ise, söz gelimi kredi ise, bu kredinin faiz haricinde ki anaparasının da vadesi geldiğinde nasıl ödeneceği, yatırdığımız şirketten geri alınıp alınamayacağı (ki ortak olduysak kâr haricinde bir şey alabilmek için şirketin tasfiye edilmesi gerekir), yoksa başka bir yerden, örneğin mevcut varlıklarımızdan mı bu borcun bedelinin karşılanacağı, iyi düşünülüp planlanmalıdır.
Buradan çıkaracağımız sonuç şudur, işletmeler kaynaklarını üretim ve satış yapacakları ve parayı hızlı çevirecekleri yerlere yatırmalıdırlar.
Duran varlık yatırımının koşulu zorunluluk olmalı, aksi takdirde kiralanmalı. Örneğin 1.000.000 TL ye alacağınız binayı yıllık 50.000 TL ye kiralayabiliyorsunuz. 1.000.000 TL nin kredi maliyeti yıllık 150.000 TL. 50.000 TL’lik kiranın kredi maliyeti ise 7.500 TL. Hangi işletme daha çok kâr eder sizce. İşte bu yüzden Migros gibi işletmeler mağazalarını kiralama yoluna gidiyorlar. Ancak Tüpraş gibi karmaşık üretim yapan işletmeler ise, bu üretime uygun kiralık tesis bulamadıkları için kendi tesislerini sıfırdan yapmak zorunda kalıyorlar.
Sonuç olarak işletmelerin varlıklarının getirisi kaynaklarının maliyetinden fazla olmak zorunda. Ne kadar fazla olması gerektiği işletmenin faaliyet giderleri ile ilgili. Unutmayın işletmeler kaynak maliyetinin üzerine faaliyet giderlerini, amortismanları ve kurum vergilerini kazanmak durumunda.