Hep ileriye bakacaktık değil mi; geçmişe takılırsan geleceğin olmaz demişlerdi. Geçmişi unutmak pek mümkün olmuyor keşkelerim var benim. Biz insanların hayatında sayamayacakları ne kadar da çok keşkeleri var. Bir insan her sabah aynı duyguyla uyanabilir mi. Ya da bir gün de olsa düşünmeden, keşkeler ile yaşamadan yapabilir mi?.. Bana bunlar o kadar uzak ki ne zaman yorgun düşsem, benim keşkelerim geçmişim yanı başımda ve hiç unutmama fırsat vermiyor.
Tam bitiş çizgisine gelmek üzere oluyorum ve bir anda biri bana; “çok pardon ama yanlış oldu diyor” ve ben tekrar başlangıç noktasına geri dönüyorum. Kapatın bakalım gözlerinizi ve kendinizi benim yerime koyun. Ben daha ne kadar güçlü olabilirim ki? Beden ve zihin yorgunluğum bağışıklık sistemimi oldukça olumsuz etkiliyor. Daha güçlü olacağım derken, omzumdaki ağırlıklar ile kendime ne kadar çok zarar verdiğimi yaş aldıkça daha iyi anlıyorum. Hayat dursa dahi ben durmuyorum, duramıyorum...
Hedeflerime ulaşmak istiyorum! Resmen iğne ile kuyu kazıyorum. Bir yandan durmaksızın aldığımız eğitimler, bir yandan gerekli görülen ama vermek istemediğim ilaç tedavileri; diğer yandan da adapte olmamız gereken sosyal yaşamdaki çırpınışlarımız sonucunda zihin yorgunluğu ve bir o kadar da, kalp yorgunluğu oluyor. Sürekli içinde bulunduğumuz yaşın önemini vurguluyorlar. Otizmde erken kazanımlar ne kadar faydalıysa, biz de erken yaşta birçok şeyin üstesinden gelmeliydik.
Gördüğüm otizmli çocuklarda birçok davranışlar kalıcı oluyordu. Tek tek not alıyor ve birer birer uygulamaya başlamışdım. Her şeye rağmen sabrımın inancımın ve bitmeyen şükürümün hediyesi, bize görünmeyen güzellikleriyle mucizeleriyle geliyordu diyorum. Bazen bin dokunuş, bir mucize demek oluyor bizim yaşamımızda.
Evet BİZ diyorum çünkü otizm ile yaşarken aile olmayı birbirimize kenetlenmeyi görevi paylaşmayı öğrendik biz. Gerçek bir hikayeyi yaşıyor ve yazıyorum. İnsanlar tarafından farklı olduğumuzun hatırlatılması en yürek yakanı ve hiçbir zaman da bitmeyecek olanı bu hikayenin. Vicdanı sağlam kalbi temiz olan insanlar güzel yönlerinizi görerek size eşlik ediyorlar.
Bazıları ise yıllarca sizinle didişip her konunun sonuna oğlunuzu ekliyorlar; hatta daha da kendisiyle bile yüzleşemeyenlerin bir selamı bir günaydını bile olmuyor. İlk başlarda çok üzülür, günlerce derdim bu olurdu. Bunca yıl farklı rollerdeki kişiler ile farklı mekanlarda bu kadar da olmaz diyebileceğimiz ne de çok şey yaşadık. Bazen yolculukta size eşlik eden biri, bazen ise yanı başınızdaki komşunuz.. O zaman biz, hep ileriye bakıp yolumuza devam etmeyi; değersiz insanlara değerimizi gereksiz yere kullanmamayı öğrendik…
Bildiğim kadarıyla okuyup uygulayabileceğimiz otizmin bir rehberi yoktu. O rehberi siz yazıyorsunuz, sonra geriden gelen insanların rehberi oluyorsunuz. Her gün, her ay hatta her yıl yeni bir şeyler öğreniyor insan. İnsanın gerçekten çok sağlam bir psikolojisinin olması gerektiğini 14 yıl sonra daha iyi anlıyorum. Daha önce de dediğim gibi, zamanı başa alsalar ben yine aynı mücadeleyi verirdim. Oğluma sürekli yeni kazanımlar eklemek bir yerde kendimden gidenler ile eşit derecede diyebilirim.
Bedenim, zihnim hatta kalbim yıpranıyor. Yeter ki iyi olsun demek de doğrulamıyor bu tezi, çünkü yıllara karşı koyamıyor ve sen eski sen olamıyorsun.. Önceleri negatif insanları, sadece kendini düşünen, çevrelerine kapalı mutsuz olma şekillerini sorgulardım. Şimdi düşünüyorum da, demek ki insanlar büyük mücadeleler vermiş; üzüntüleri, çaresizlikleri olmuş başkaları tarafından yıldırılmış, örselenmiş olmalılar.
Bende durumlar biraz farklı, iyilik vazgeçilmez huyum… Belki de ileride “iyilik”bulaşıcı olur ne dersiniz!