• Künye  • Kurumsal  • Reklam  • Üyelik  • Arşiv    • Site Haritası  RSS 
YAZARLAR  |  SOHBETLER  |  İHRACAT SOHBETLERİ  |  RESMİ İLANLAR
YAZARLAR Koray Tarakçıoğlu ►KÖŞEGEN
12
14
16
18
15/12/2021 06:09
Devletlerin bekası

     Bir sohbette, Osmanlı İmparatorluğunun son bulmasında ki başlıca sebebin askeri gücünün zayıflaması olduğunu belirtmem üzerine;  karşı argüman olarak başta yobazlık olmak üzere  cehalet, yetersiz şeyhülislâmlarca verilen fetvalar, ehliyetsiz idareciler, fakirlik, Avrupa ülkelerindeki gelişmelere ayak uyduramamış olmak gibi sebepler öne sürüldü. Ebette son tahlilde bunların hepsi doğruydu.  Ancak itiraz edenler askeri gücün yetersizliğine hiç değinmediler.

     Biraz dikkat ile incelendiğinde görülür ki fiilen Osmanlı’nın askeri yetersizliği batışındaki en önemli etkendir.  Osmanlı’ nın uzun asırlar boyunca  bünyesinde yaratıp  yaşattığı yobazlık, cahillik, yetersiz eğitim, fakr-ü zaruret,  ehliyetsiz idarecilerin iş başında oluşu, dünyadaki gelişmeleri takip etmemeleri, hiçbir şekilde sanayileşememesi ve bütün bunlara ilâveten en önemli faktör olarak ordularını günün ihtiyaçlarına göre güçlü tutamamış olması  kaçınılmaz sonu getirdi. 

     Ben Osmanlı’nın batış sebebini  kısaca askeri yetersizlik olarak ifade etmiştim. Bu kısa ifadeyi elbette bilerek seçtim.  Çünkü bir devletin-ulus veya millet değil-  yok oluşunun en önemli ve birinci sebebi askeri güçten yoksun oluşudur.  Tersinden söylersek, bir devletin var olabilmesinin birinci şartı yeterli askeri güce sahip olmasıdır.

     Atatürk  Yıldırım orduları kumandanlığından istifa edip İstanbul’a döndükten sonra altı ay, İstanbul’da pek çok temaslarda bulundu. Bütün arzusu genel kurmay başkanlığına tayin edilmekti. Böylece ordu kendisinin emrine girecek ve Trakya’dan, Kafkaslar’dan ve Suriye üzerinden  ilerlemekte olan düşman kuvvetlere karşı güçlü bir ordu kurabilecekti. Başka deyiş ile mevcut orduyu yeniden organize ederek Anadolu’yu müdafaa edebilecekti.  Bilindiği gibi istediği tayin gerçekleşmedi. Büyük bir şans eseri Pontus bölgesinde yaşamakta olan Rum azınlığın korunmasını temin maksadı ile 9. ordu müfettişliğine tayin edildi ve Anadolu’ya gitti.

     Şimdi bu noktada  sormak gerekiyor: Atatürk  mevcut orduyu yeniden düzenleyip düşmanlara karşı savaşmayı göze aldığı zaman Anadolu’da yobazlık, cehalet, yanlış fetvalar, geri kalmışlık yok muydu?   Elbette vardı, hem de sonuna kadar. Ama ordu, yani askeri güç bunlardan bağımsız olarak savaşır ve vatan müdafaası için gerekeni yapar.  

     Yine Atatürk’den bir misal: Yunan ordusu Anadolu’da ilerleyip Sakarya’ya kadar geldiğinde  Anadolu halen yukarıda belirttiğim feci şartlar içinde olmasına rağmen, düzenli ve güçlü bir ordu, yetenekli ve bilgili kumanda altında başarılı oldu. Bunun gibi, aynı güçlü ordu Dumlupınar meydan muharebesini kazandı. Bu kazanılan savaşlar süresinde ve o tarihlerden çok sonrasına kadar Anadolu’da yobazlık, geri kalmışlık, cehalet en üst seviyedeydi. Fakat belirttiğim gibi ordu bunlardan bağımsız olarak vatanı müdafaa edebildi.

     Bir başka misal Plevne müdafaasıdır. Gazi Osman paşa aylarca ağır kuşatma altında  kendisinden çok üstün kuvvetlere karşı dayandı, savaştı; ta ki gerçek anlamda cephanesi kalmayıncaya ve efradın yarıdan fazlası şehit oluncaya kadar. Bu tarihte Osmanlı’da sosyal, mali ve iktisadi ve kültürel durum gelişmiş miydi? Hayır.

     Bir başka misal: İngiliz ordusuna karşı kazanılan  Kutü’l-Amare  savaşıdır. Orada ki zafer kazanıldığında Anadolu perişan, yobazlık had safhada, cehalet  fecaat denecek  seviyelerde değil miydi? Ama savaş kazanıldı.  Eğer İngilizler takviye almasalardı veya oradaki Osmanlı ordusu  da  İngilizler gibi takviye alabilseydi İngilizler Toroslar’a kadar gelemeyecek ve Suriye’nin güneyinden yukarı çıkamayacaklardı.

     Bir başka misal daha: Birinci Balkan harbinde Osmanlı orduları Bulgarlar, Sırplar, Karadağlılar ve Yunanlılar ile çarpıştı. Osmanlı’nın asker mevcudu ve donanımı bu devletler ile başa çıkabilecek yeterlilikte olmasına rağmen ordunun kötü yönetimi sebebi ile bu savaş ağır şartlar ile kaybedilmiştir. Yani o tarihte Anadolu’da hüküm süren  yobazlık, cehalet, yanlış fetvalar yüzünden değil.
     Sonuç olarak bir devletin yok oluşundaki nihai sebep yeterli askeri gücünün  olmayışıdır.  Kaçınılmaz sonu askeri zafiyet getirir.

     Bütün bu anlattıklarımı tersinden şöyle sormak mümkündür:
     Bir devlet kurulacak  ise her şeyden önce gerekli olan nedir? Hiç şüphe yok ki, devleti kuracak olanlar öncelikle kendilerini dış saldırılara karşı korumak için önlem almak zorundadırlar.   Mekân emniyete alındıktan sonra kültürel ve dini eğitim, iş hayatı, yani ekonomi ve diğer bütün gelişmeler arkasından adım adım gelir. Gelmediği takdirde ordunun kazanımları yok olur. Yani beka sorunu ortaya çıkar.  Dolayısı ile meseleye bütün olarak bakmak gerekir, ancak öncelik, açıklamaya çalışıldığı gibi askeri güçtedir.

     Bütün bu olay, “yumurta – tavuk”  hikâyesi değildir. Her zaman öncelik askeri güçtedir. Unutmamak gerekir ki, askeri güç içinde ki teknik ve teknolojik, sosyal, mali ve maddi bütün gelişmeler zaman içinde  sivil hayata aktarılır ve sivil hayatta kullanım alanı bulur. 

     Örnek mi, hemen akla gelen iki tane: Radar ve sonar.  Devamında  bütün askeri hava araçlarında ki gelişmeler; askeri kara araçlarda ki gelişmeler; haberleşme teknikleri; gıda ve beslenme çeşitleri ve yöntemleri ve lojistik. Askeri maksatlar ile yapılan bütün gelişmeler sonunda sivil hayata intikal eder ve kullanılır. Elbette bir süre sonra gelişen sivil hayat askeri alanı destekler. Yani sinerji oluşur.  Ama başlangıç ve nihai son daima kaçınılmaz olarak askeri gücün varlığı veya yokluğu  ile doğrudan ilişkilidir.

Önceki Yazılar :
Bu sitenin tüm hakları saklıdır Ticaret Gazetesi    rt.moc.isetezagteracit @ ofni