İzmir’i üç dönemdir yöneten Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu dönemi kapanıyor. 15 yıllık bu dönem, yalnızca İzmir değil Türkiye belediyecilik tarihi açısından özel bir yere sahip ve sanırım öyle olmaya da devam edecek. İzmir’i, kent/il ölçeği bakımından en yakın olduğu Ankara ile kıyaslayarak bu sonuca daha iyi varılabilir. Ama İzmir bu dönemde, kişi başına düşen yatırım düzeyi veya merkezi yatırımları aşan yatırım hacmı bakımından İstanbul gibi bir megapolü dahi geride bırakacak bir başarı göstermiştir.
Bunun nedenleri var. Üç dönem üstüste seçilen ilk başkan olmak bunun ilk bakışta önemli bir boyutu olmayabilir ama, hizmet üretiminin uzun erimli planlanabilmesi ve uygulanabilmesi bakımından tanıdığı olanaklar düşünüldüğünde aslında başarının maddi koşullarının (zaman boyutunda sürekliliğin) oluşmasına izin verdiği açık. İzmir’in bir “model belediyecilik” düzeyine yükselmesi mümkün kılan özellikler bunun üzerinde yükseldi. Peki, neydi onlar?
Birincisi, hiçbir şeyi tesadüfe veya yol alırken alınmış acele kararlara bırakmayan, 15 yıl sonrasını planlayan bir stratejik planlama anlayışının 2005’ten itibaren başlatılmasıdır. Böylece yatırım ve hizmet öncelikleri sıraya konulabilmiş, günlük rutinin dışına çıkan uzun vadeli plan hedeflerine en az gecikmelerle yakınsama sağlanabilmiş, tercihlerin doğruluğunu sınayan ileriye-geriye dönük doğrulamalar yapılabilmiştir.
İkincisi, toplumcu belediyecilik anlayışının bütün hizmet ve yatırım kararlarında belirleyici bir önceliğe sahip olmasıdır. (Bu yolu izleyen veya izlemeye çaba gösteren kuşkusuz başka CHP’li belediyeler de olmuştur; ancak ölçek bakımından İzmir boyutuyla kıyaslanmaları söz konusu olamaz. İzmir bu bakımdan benzersizdir).
Üçüncüsü, kentsel rantların talan edilmesine yönelik siyaset-odaklı veya kapkaççı sermaye-odaklı basınçlara karşı kararlılıkla direnilmesini mümkün kılacak bir kent çıkarı bilincinin ve kurumsal etiğin yerleştirilmesidir.
Dördüncüsü, doğru bir mali yönetim stratejisinin baştan itibaren benimsenmesidir. Böylece, etkin bir nakit yönetimi ve mali disiplin sağlanarak, hem devralınan ağır borç yükü adım adım tasfiye edilebilmiş hem de giderek büyüyen bir yatırım bütçesi oluşturulabilmiştir. İBB, güçlenen mali yapısına koşut olarak yükselen uluslararası mali itibarı sayesinde, büyük yatırımları için çok uygun koşullu dış kredilere de ulaşabilmiştir.
İşte bu kararlılık ve yaptığı işin doğruluğuna güven, merkezi iktidarın türlü engellemelerine rağmen yatırımlarını sürdürmesine olanak tanıdığı gibi, İzmir BB Başkanının ve kadrosunun 2011-2017 arasında altı yıl boyunca süren yargı terörüne göğüs germesini ve püskürtmesini de mümkün kılmıştır. Son bir yılı aşkın süredir İzmir BB Başkanı’nın Türkiye’nin seçilmiş en büyük belediye başkanı olmasının da gösterdiği gibi, iktidar kendi belediye başkanlarını görevden almadaki fütursuzluğunu İzmir için gösteremediyse, bunda, hem İzmir BB’ne toz kondurmakta zorlanması hem de yargı kumpasına karşı İzmirlilerin kendi başkanlarına sahip çıkmadaki sınanmış kararlılıklarının payı belirleyici olmuştur.
İş yapmak, özellikle de hızlı yol alma azmine sahip olmak, bazen hataların göze alınmasını da gerektirir; bunun aksi atalettir çünkü. Bu dönemin toplu bilançosuna bakıldığında, hatası azdır, büyük hatası yoktur, doğrusu ise çoktur; bu bakımdan aynı kefede tartılmaları bile olanaksızdır.
Aziz Başkan, alçakgönüllü kişiliğinden ötürü, gerçekleştirdiği örnek belediyeciliği pazarlamada yeterince başarılı olamamış olabilir. Ama bu, yaptığı işin önemini azaltmaz daha da değerli kılar. Bereket versin, Aziz Başkan son iki yılında kendi döneminin bir bilançosunun çıkarılması ve bunun bir model olarak tanımlanabilmesine ilişkin bilimsel bir çalışmanın gerçekleştirilmesine dönük Prof. İlhan Tekeli’nin önerisini kabul etmiş ve dönemi içinde tamamlanmasına olanak tanımıştır. Ocak 2017’de başlatılan ve çok sayıda bilim insanını, kendi alanında uzman olan veya belediyecilik deneyimi olan simaları, keza ön plandaki belediye bürokrasisini biraraya getiren ve sonuçta 9 kitaplık bir “İzmir Modeli” çalışması başarıyla sonuçlandırılabilmiş ve kamuoyuna sunulmuştur.
Peki, “İzmir Modeli” ne ölçüde model olarak izleniyor ve izlenecek? İBB, gerçekleştirdiği başarılı uygulamalar nedeniyle yurtiçinde ve dışında büyük bir ilgi odağına dönüşmekte gecikmemiştir. AKP’li belediyeler veya merkezi iktidar İzmir’in bazı projelerini kopyalamaya veya hatta elinden almaya (süt projesi) çalışmışlardır. Kuşkusuz iyiniyetli olarak İzmir’i örnek almaya çalışan belediyeler hep daha fazla olmuştur.
İBB, yabancı ülke kentlerinin belediyelerinin inceleme nesnesi olmaya, yüksek lisans tezlerine konu olmaya, uluslararası kuruluşlardan sıkça aldığı ödüllerle anılmaya, kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye ülke notunun çok üzerinde bir ulusal ölçek notuyla değerlendirilmeye başlamıştır. Bu “İzmir Modeli”nin, CHP Genel Merkezi’nce de yeterince anlaşılıp diğer belediyelere önerilip önerilmeyeceğini önümüzdeki süreçte daha iyi değerlendirebileceğiz.
Sonuç olarak, Başkan Aziz Kocaoğlu belediyecilik çıtasını çok yukarıya koymuştur. Ondan sonra onun başarısını ve artık “İzmir Modeli” olarak anılması gereken belediyecilik anlayışını devam ettirmek veya daha ileriye taşımak için çok gayretli olmak gerekecektir. Yeni Başkan adayının omuzlarındaki yük, bu beklentilere koşut olarak da büyümüştür. Seçilmesini garanti gördüğümüz Başkan Tunç Soyer’e şimdiden başarılar dilemek istiyoruz.